BTK’dan “Mavi Balina” oyunu uyarısı

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), Türkiye’de ve dünyada intiharlara yol açtığı belirtilen “Mavi Balina (Blue Whale)” oyununun çocuklar ve gençler için yarattığı tehlikelere ilişkin aileleri uyardı.

BTK’dan yapılan açıklamada, “Mavi Balina” adlı “katil oyun”un dünyada 130 gencin intiharına sebep olduğu, çocukları ve gençleri tehdit ettiği bildirildi.

Türkiyede yaşanan intihar vakalarına da işaret edilen açıklamada, BTK’nın konuyla ilgili tespitleri paylaşıldı.

Açıklamaya göre oyun, tarayıcı tabanlı değil ve sosyal medya gibi ortamlarda “oyun yöneticisi” tarafından gizlice gönderilen linklerle çocuklara ulaşıyor. Oyunun engellenmesine yönelik standart bir adresi bulunmuyor. Oyun, kullanıcılar arasında özel linkler paylaşılarak oynatılıyor.

Ailelerin, çocuklarının internette ve sosyal medyada oynadığı oyunlardan yaptıklarından mutlaka haberdar olması gerektiği vurgulanan açıklamada, şu uyarılarda bulundu:

“Oyunu oynamak isteyen kişilere, sözde oyunun yöneticisi görünümündeki internet korsanları tarafından virüs içerikli bir link gönderiliyor. Gönderilen bu linkle kişisel bilgileri oltalama (Phishing) yoluyla çalınan gençler yakın çevrelerindeki kişilerle ilgili tehdit, şantaj ve siber zorbalığa maruz kalıyorlar. Oyuna katılan kişilerin, oyun üreticisinin bilinçli tercihiyle gece saatlerinde yapılması istenen çeşitli ve ürkütücü görevlerle ruh sağlıkları bozuluyor. 50 gün boyunca devam eden bu sürecin sonunda, oyunu oynayan kişiler üzerinde yanlış değer yargıları ve değersizlik hissi uyandırılıyor son görev olarak intihara yönlendirme sağlanıyor.”

BUNLARA DİKKAT EDİN

Açıklamada, günümüzde modern hayatın ve dijitalleşmenin etkisiyle çocukların ve gençlerin internette yalnız geçirdikleri sürenin arttığına değinilerek, “Günümüzde çocukların evde bilgisayar başında olmaları onların güvende oldukları anlamına gelmiyor.” değerlendirmesinde bulunuldu.

Dikkat edilmesi gereken konular ise şöyle sıralandı:

– Çocukların sosyal medya ve internet ortamında bu tarz tuzaklara düşüp, üzücü olayların yaşanmaması için aileler, çocuklarının internet kullanma alışkanlıklarını mutlaka takip etmeliler.

– Aileler, çocukların oynadıkları oyunları mutlaka birlikte belirlemeliler.

– Oyun başında ve internette geçirilen sürenin sınırlandırılması ve oyunun çocukların yaşına uygun olması gerekir.

– İnternet ortamında “bilinmeyen” yabancılara karşı şüpheyle yaklaşılması ve bu kişilerin hayatı açısından tehlikeli sonuçlar doğurabileceği çocuklara mutlaka anlatılmalı.

– Aileler bu konuda sorumlu ebeveyn yaklaşımları sergilemeli, gerekirse bir uzmandan destek almalı, çocuklarını sosyal aktivitelere yönlendirmeli ve sosyal paylaşım ağlarında onlarla arkadaşlık ederek, internet adımlarından haberdar olmalılar.

Türk Mahkemelerinden Tarihi Hile Kararı!

İzmir Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi, ülkemizdeki oyun sektörünü oldukça yakından ilgilendiren bir karara imza attı

İzmir Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi, ülkemizdeki oyun sektörünü oldukça yakından ilgilendiren bir karara imza attı. Türkiye”de ilk kez oyunlar için hile yayınlayan 3 ayrı web sitesine erişim kalıcı olarak engellendi ve tazminat cezası verildi.

Mahkeme, oyun hilesi satan sitelere rekor ceza kesti!

Ülkemizde bir ilk olarak hitlan.net, hilevereni.com ve coldhacks.com isimli web sitelerine rekor bir ceza verildi. Halen devam eden davada Mahkeme, davalılara 185 bin 923 TL maddi, 20 bin TL”de manevi tazminat cezası verdi. Ayrıca web siteleri kalıcı olarak erişime kapatıldı.

Ülkemizdeki oyun sektörü için oldukça önemli bir adım olan bu ceza, dijital oyunlarda sahtecilik yapanlara karşı bir uyarı niteliğinde olmalı.

Konu ile ilgili açıklamada bulunan bilişim-fikri mülkiyet ve ticaret hukuku uzmanı Dr. Mete Tevetoğlu, böyle bir konunun ilk kez mahkemeye taşındığını ve oyun şirketleri içinde büyük önem taşıdığını belirtti.

Verilen cezada davalıların banka hesaplarının da dikkate alındığını belirten Tevetoğlu, uzun yıllardır hile sitelerine karşı devam eden mücadeleler arasında bu davanın büyük önem arz ettiğini söyledi.

Ayrıca, Türk Ceza Kanunu”na eklenen 245/A maddesi ile de “zararlı yazılım üretmek, satmak, pazarlamak, almak, kullanmak veya bulundurmak” hile sitelerinin özel bir siber suç olarak düzenlendiğini ve bu suçu işleyenlerin 1 – 3 yıl hapis ve 5 bine kadar adli para cezası ile karşı karşıya kalacaklarını ifade etti.

Kaynak

Bilgisayar oyunları hafızayı nasıl etkiliyor?

Bilgisayar oyunları hafızayı nasıl etkiliyor? Bilgisayar oyunları ile hafıza olumsuz etkilenir mi? Yoksa bilgisayar oyunu oynamanın yararları var mıdır? Bilgisayar oyunu oynamanın kalıcı etkileri var mıdır? Cevabı haberimizde..

Bilgisayar oyunlarını oynayanlar iyi bilirler, genelde oyuna dair hatırlanan özel bir detay olmaz. Çünkü her şey çok hızlı ilerler ve kullanılan öğeler birbirine aşırı derecede benzer. İsveç’te yapılan bir araştırmada özellikle “üçüncü şahıs nişancı” olarak adlandırılan oyun türünün hafızaya etkisi hakkında ilginç bulgulara rastlandı.

Bu oyunlarda, oyuncu bir karakter olarak ekranda, genelde bize sırtı dönük olacak şekilde görülüyor. Karolinska Enstitüsü’nde gerçekleştirilen araştırmada 84 öğrenci üçüncü şahıs nişancı türündeki oyunu yapay gerçeklik başlığı ve özel eldivenler kullanarak oynadılar. Yapay gerçeklik seti bilgisayar ekranı ve klavyeye oranla daha yüksek bir gerçeklik imajı yaratıyor. Çünkü her şeyi 3 boyutlu görmenizi ve böylece gerçekten oyunun içinde olduğunuzu sanmanızı sağlıyor. Araştırma görevlileri oyunun ardından öğrencileri tek tek başka bir odaya alarak sözlü iletişimle sorgulandıkları “garip kişilik oyunu” adlı özel bir teste tabi tuttular. Oyun boyunca yaşananların katılımcıların hafızasında kalması amacıyla profesyonel bir aktör kullanıldı. Sorgulayıcı rolündeki aktörün tuhaf davranışlar sergileyen bir profesör kimliğine bürünmesi istendi.

Bu tür davranışlar insanları şaşırttığı için hafızada kolayca yer ediniyor. Katılımcılar onun araştırma ekibinden olduğunu sandılar. Her bir katılımcıya toplamda 4 kez uygulanan bu bölümün ilk ikisinde kendi kişilikleriyle ilgi sorgulamalar yapıldı. Son iki seanstaysa farklı bir senaryoda yer alan bir karakter olmaları istendi. Bu karakterin kendi bedenleri içinde değil, tıpkı oyundaki gibi bedenlerinin dışındaki bir şahıs olması istendi. Oyuncular tüm bu seanslar boyunca yine yapay gerçeklik setlerini taktılar. 1 hafta sonra tüm katılımcılar hafıza testine alındı ve beyinlerindeki sürecin gözlenmesi için fMRI cihazına bağlandılar. Öğrencilerden sorgulama seansı boyunca yaşanan her şeyi sırayla anlatmaları istendi.

Sonuçlar, o esnada çok yüksek düzeyde duygusal bağ kurulmuş olmasına rağmen beden dışındaki oyun kişiliğiyle gerçekleştirdikleri hiçbir şeyi tam anlamıyla hatırlayamadıklarını veya yanlış hatırladıklarını gösteriyordu. Dahası, beyin taramaları bu deneyimlerini aktardıkları sırada hipokampus bölgesinde aktivite azalması olduğunu gösterdi. Araştırmacılar, kendi bedenimizdeki deneyimlerimizin duyularımız aracılığıyla oluşturulmaya başlandığını, bunun da hafızaya olumlu etkiler yaptığını söylüyorlar. Eğer başka biriymiş gibi davrandığınız beden dışı bir oyun deneyimi yaşıyorsanız, hafızanın işlenmesi sırasında bazı olağanüstü durumlar oluşuyor. Ve bu insan psikolojisine zarar veren rahatsız edici bir süreç. Dolayısıyla bu tür deneyimlerden kalan anılar silik ve kısa kesitler halinde oluyor.

Kaynak

Teknoloji yalnızlaştırıyor, madde bağımlılığı artıyor

Her geçen gün gelişen teknoloji bir yandan hayatı kolaylaştırıyor, bir yandan da bağımlılıklara zemin hazırlıyor. Psikiyatrist Prof. Dilbaz, teknolojinin gelişmesi ile birlikte yalnızlaşan bireyin stres anında sığınma yolu olarak maddeyi tercih etmeye başladığını söylüyor.
Üsküdar Üniversitesinde düzenlenen “Günümüzde Bağımlılık” konulu toplantıda konuşan uzmanlar, bağımlılık çeşitleri ve tedavi yöntemleriyle ilgili bilgi verdi.

Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, oyun ve internet bağımlılığının gelecekte karşımıza çok farklı bir yapıda çıkabileceğini belirterek “Kendimizin ve başkalarının sosyal medyadaki hayatlarına yüklediğimiz değerin kontrolsüz bir şekilde artması durumunda gelecekte insanlar sanal dünyadaki hayata adapte olabilmek için veya sadece orada yaşamış oldukları problemlerle ile ilgili olarak terapi almak zorunda kalabilecekler” dedi.

Bundan 10-15 yıl önce oyunların sadece bilgisayardan oynanabildiği için hayatın sadece belli bir bölümünü etkilediğini ancak bugün akıllı telefonlar nedeniyle cepte bağımlılık yaratabilecek bir araçla yaşandığını anlatan Dilbaz, “Gelecekte belki gözümüze takılan bir çip ile sosyal medya ve oyunlara bağımlılığımız had safhaya ulaşacaktır” diye konuştu.

TEKNOLOJİ GELİŞİYOR, İNSANLAR YALNIZLAŞIYOR

Dilbaz, teknolojinin gelişmesi ile birlikte bireyin yalnızlaşması, paylaşımlarının azalması, aile, arkadaşlık gibi kavramların değişmesi veya yok olmaya yüz tutması ile birlikte bireyin herhangi bir stres anında sığınma yolu olarak maddeyi tercih etmeye başladığını kaydederek, şöyle konuştu:

“Hayatın bireye sunduğu değişiklik veya yeniliklere göre değişik bağımlılık alanları arasında köprüler kurarak farklı bağımlılıklara yöneliyor. Bilgisayardan telefon bağımlılığına, telefondan sosyal medya bağımlılığına geçişle yalnızlaşan bireyin madde bağımlılığına geçişi de kolaylaşıyor. ’’

ÖN BEYİN 21 YAŞINDA GELİŞİYOR

Ailelerin başka evlere göndermeyecek kadar koruyucu ve kontrollü davrandığı çocukların, internet aracılığıyla istediği her yere gidebildiğine işaret eden Prof. Dilbaz, ebeveynlere şu önerilerde bulundu:

“Çocuklarınız 18 yaşına gelene kadar bilgisayarı salonda bulundurun. Çünkü ön beyin yani empati yeteneği 21 yaşında gelişiyor. Üniversite öğrencilerinde yalnızlık, sosyal fobi ve bağımlılık el ele yürüyor. Öte yandan gençlerin tuvalette geçirdikleri 3 dakikada bile bahis oynayabildikleri göz önüne alındığında akıllı telefonlara her an ulaşmamaları da önemli. Ayrıca paralarını nereye harcadıklarını da mutlaka kontrol edin.”

MADDE KULLANMA YAŞI 14’E DÜŞTÜ

Türkiye’de madde kullanma yaş ortalamasının 14’e düştüğünü de aktaran Prof. Dilbaz, yeni madde deneme oranının da yıllar içinde yükseldiğini söyledi.

Sigara, alkol ve uçucu maddelerin yasal olması nedeniyle en yaygın kullanılan bağımlılık maddeleri olduğunu ifade eden Dilbaz, “Alkolün cinsi ne olursa olsun belli bir düzeyin üzerinde kullanımı bedensel, ruhsal ve sosyal zararların ortaya çıkmasına yol açacaktır ve bağımlılık yapma riskini artıracaktır” dedi.

ESRAR, YASADIŞI MADDEDE İLK SIRADA

Madde bağımlılığı gelişen kişilerin aynı zamanda yeni bilgiyi öğrenme, kaydetme ve hatırlama yetilerinde de bozukluk geliştiğini aktaran Dilbaz, tekrarlayıcı ve aşırı dopamin salınımının doğal ödüllendirici olarak bilinen ve normal şartlarda kişiye keyif veren yemek yeme ve sanattan-müzikten keyif almasına da engel olabildiğini kaydetti. Türkiye’de en sık kullanılan yasadışı maddenin esrar olduğunu söyleyen Dilbaz, bunun nedenini ise şöyle açıkladı:

“Esrarın bitki olduğu ve bağımlılık yapmayacağı, zarar vermeyeceği düşüncesi esrar kullanımına başlamada en önemli sebeplerin başında geliyor. Ancak esrarın diğer maddelere “geçiş maddesi” olarak kullanılıyor olması esrarın hafife alınmayacak tehlikeler doğurduğunu ortaya koymaktadır. Topraktan çıkıyor algısı kişilerde esrarın içindeki kimyasalları fark etmemelerine ve yok saymalarına neden olmaktadır. Ancak yapılan araştırmaların genelinde esrarın içinde yüzlerce kimyasal madde olduğu gözlemlenmiştir.”

BİREYE ÖZGÜ GENETİK TESTLERE GÖRE TEDAVİ

Prof. Dilbaz, eroin, morfin, kodein, metanfetaminin en sık kullanılan opiyat türevleri olduğunu kaydederek, 5 yıl önce Türkiye’nin ilk özel AMATEM’ini kurduklarını ve hasta sayısının her geçen gün arttığını söyledi. Dilbaz, bağımlılık tedavisini bireye özgü genetik testlerle ve bireye özel gerçekleştirdiklerini söyledi.

Danışanların ilgi repertuarlarını geliştirmeye ve ilgilerini başka alanlara yönlendirmeye çalıştıklarını aktaran Dilbaz, bağımlılıkta tedavi sürecinin çok büyük emek ve sabır gerektirdiğini de belirterek şöyle konuştu:

BAĞIMLILIK TEDAVİSİ SABIR İSTER

“Kimi hastalarımız tedaviden hemen sonuç almak istiyor ama bizde sihirli bir değnek yok. Bu süreç çokça sabır ve emek isteyen bir aşama. Kişinin önce tedavi olmayı istemesi ve ailenin ve yakın çevrenin desteği de çok önemli.”

PSİKOLOG ÇENGEL: ÖFKE BAĞIMLISI OLUYORUZ

Uzman Klinik Psikolog Saadet Merih Çengel de teknoloji gibi modern hayatın yeni bağımlılıklarından birinin de öfke bağımlılığı olduğunu dile getirdi. Çengel, çağımızda bir yandan görev ve sorumluluklar artarken, bir yandan da en kısa yoldan hızla sonuca ulaşma ihtiyacının stres altındaki bireyin öfke tepkisi gösterme ihtimalini yükselttiğini aktardı.

AKILLI TELEFON BAĞIMLILIĞI YALNIZLAŞTIRIYOR

Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Cemal Onur Noyan ise lise öğrencileriyle yapılan bir çalışmaya dikkat çekti. Akıllı telefon kullanan gençlerin %50 oranında yalnızlıktan şikayet ettiklerini dile getiren Noyan, “Sosyal medya kullanımı özellikle kendilerini başkalarıyla karşılaştıran kişilerde depresyona kadar giden sonuçlara yol açabiliyor” dedi.

Bağımlılık tedavisindeki yeni yöntemler hakkında bilgi veren Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Alptekin Çetin ise 1990 yılından bu yana birçok psikiyatrik hastalıkta kullanılan sanal gerçeklik tedavisinin bağımlılıkta da kullanılmaya başlandığını belirtti.

EBEVEYNLER NASIL DAVRANMALI?

Uzman Klinik Psikolog Aslı Bhais ise, bağımlılıkla mücadelede ebeveynlerin tutumlarının büyük önem taşıdığını söyleyerek şu önerilerde bulundu:

• Çocuğunuzun arkadaş çevresiyle tanışın ve bağ kurmaya çalışın.
• Farklı hobi ve uğraşılarının olmasını sağlayın.
• Çocuğunuzla beraber zaman geçirin, sportif aktivitelerde birlikte yer alın.
• Okulda ve ev dışında geçirdiği diğer zamanlarda neler yaptığına dair bilgi edinmeye çalışın.
• Sınırsız maddi destek vermeyin.
• Bilgisayar başında geçirdiği zamanı düzenleyin.
• Eve dönüş saatini belirleyin.
• Rutinlerin dikkat çekecek şekilde değişmesi halinde bunu kendisiyle konuşun.
• Çocuğunuzla endişelerinizi açıkça konuşun ama asla dedektif gibi davranmayın.

Kaynak

Uzmanlar anne ve babaları uyarıyor: “Anlık yazışmaya izin veren oyunlar riskli”

Uzmanlar, internet üzerinden yapılan çocuk istismarlarına dikkati çekerek, anlık yazışmaya izin veren tüm oyunların risk taşıdığı uyarısında bulundu.
Bahçeşehir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı, internet üzerinden yapılan çocuk istismarları hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Ailelerin bilinçlendirilmesi için kamu spotları hazırlanmasının önemli olduğunu belirten Narlı, “Birçok anne ve baba için çocuğunun online oyun oynaması çok normaldir. Aileler bunu denetleme gereği duymuyor. Bunu fark eden çeteler de bu durumdan yararlanarak çocuklara bu tür tuzaklar kuruyor.” değerlendirmesini yaptı.

“Sosyal medyaya başlama yaşı 15-16 olmalı”

Pedagoji Derneği Başkanı Uzman Pedagog Mehmet Teber ise, çocukları istismar eden kişilerin ilk tercihlerinin sosyal medya olduğuna vurgu yaparak, “Çocuklara ulaşmak için Facebook veya Whatsapp uygulamalarını kullanıyorlar. Şu anda gündemde birkaç oyunun ismi geçse de anlık yazışmaya izin veren tüm oyunlar risk içeriyor.” diye konuştu.

Sosyal medya kullanımına başlama için uygun yaşların 15-16 olduğunu aktaran Teber, “İnterneti yasaklamak çözüm değil. Ebeveynler iyi birer teknoloji ve internet okuryazarı olmalı.” ifadelerini kullandı.

‘Elektronik oyunlar dozunda tutulmalı’

kdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Taner, “Elektronik oyunlar, çocukların hızlı, doğru karar verme becerisini geliştirir.

Bu oyunlarla elde edinilen beceriler trafikte işe yarar.” dedi. Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Memduh Sami Taner, elektronik oyunların dozunda tutulması durumunda çocuklar için faydalı olduğunu belirterek, “Elektronik oyunlar çocukların hızlı, doğru karar verme becerilerini geliştirir. Bu tür oyunlarla elde edinilen beceriler trafikte işe yarar.” dedi. Doç. Dr. Taner, yaygınlaşan teknolojik oyunların, mobil uygulamalar halinde telefon ve bilgisayarlarda bulunduğunu, ayrıca “oyun konsolu” diye bilinen elektronik cihazların yaygınlaştığını söyledi. Teknolojik oyunların, göz, kas ve beyin koordinasyonuna dayalı senkronizasyon ilişkisini hızlandırdığını anlatan Taner, “Meselâ oyunlar o kadar hızlı ki kişinin hemen karar alması, ateş etmesi, hemen düğmeye basması, patlatması veya parçalaması gerekiyor.” diye konuştu.

Karar verme becerileri gelişir

Elektronik oyunların çocukların hızlı, doğru karar verme becerilerini geliştirdiğini vurgulayan Taner, şöyle devam etti: “Bu oyunlarla elde edilen beceliler trafikte işe yarar, aracı kullanırken hızlı karar verip, meydana gelecek bir kazadan kişinin kendini kurtarmasını sağlar. Test sınavlarında bu beceriler kısmen başarıyı destekleyebilir. Çünkü sınavda hızlı ve doğru karar vermek zorundasın, yoksa kaybedersin. Bu anlamda teknolojik oyunlar çocuk ve gençlere hızlı düşünme becerileri veriyor, kıvrak düşünmeyi sağlıyor.”

Kaynak

İnternette oyun oynayan çocuklar daha fazla şeker tüketiyor (Büyüklerin anlayamayacağı mesajlara dikkat!)

İnternetteki ücretsiz oyunları oynayan çocuklar oynamayanlara oranla yüzde 50 daha fazla şeker tüketiyor. Uzmanlar bunun nedeninin bu tarz oyunlarda çocukları teşvik eden gizli reklamlar olduğu görüşünde.

Hollanda’da yapılan bir araştırma internette binlerce örneği bulunan ücretsiz oyunların çocukların sağlığına etkisini gözler önüne serdi.
Bu oyunları oynayan çocukları mercek altına alan Radboud Üniversitesi çalışanları bu tarz oyunlara ev sahipliği yapan “renkli” internet sitelerinin fast food şirketleri ile bağlantılı olabileceği görüşünde.
“OYUNLARDAKİ GİZLİ MESAJLAR ABUR CUBURU TEŞVİK EDİYOR”
Zira bu oyunları oynayan çocuklardaki şeker tüketimi oynamayanlara oranla yüzde 50 daha fazla. Uzmanlar bu oyunlarda bulunan gizli mesajların çocukları abur cubur yemeye teşvik ettiği görüşünde.
Araştırma ekibi adına açıklamalarda bulunan Dr Frans Folkvord ilk okula giden her 3 çocuktan 2’sinin bu tarz oyunları oynadığının altını çiziyor ve bu oyunların yer aldığı internet sayfalarındaki gizli mesajların ve reklamların çocukların kötü beslenmesine neden olduğunu belirtiyor. Folkvord’a göre, bu oyunları oynayan çocuklar ya anne babalarını ikna ederek bu besinlere ulaşıyor ya da gizlice abur cubur tüketiyor.

GİZLİ REKLAMLAR ÇOCUKLARA NASIL ETKİ EDİYOR?
Peki bu yöntem nasıl işliyor? TV ve gazetelerde bu tarz mesajlar içeren materyalin kullanılması yasak ancak aynı yasak online dünyada henüz yeni yeni tartışılıyor. Bu tarz oyunları oynayan çocuklar oyunu kazanmaya odaklandığı sırada reklam mesajı çoktan zihinlere kazınmış oluyor.
“FİRMALAR NÖRÖBİLİMCİLER İLE ÇALIŞIYOR”
International Business School in London’dan Profesör Agnes Nairn’e göre, çocuklarının zihni oyuna ve kazanmaya odaklandığı için savunmasız kalıyor. Bu oyunlar üzerinden reklam yapan pek çok firmanın nöröbilimciler ile çalıştığının altını çizen Nairn, firmaların bu tarz gizli reklamlar için oldukça kabarık bütçelerinin olduğunu belirtiyor.
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ DE UYARIDI
Facebook ve benzeri sosyal medya platformlarında yer alan ve akıllı telefon uygulaması olarak da karşımıza çıkan bu tarz oyunların etkisini inceleyen tek kurum Radboud Üniversitesi değil. Geçtiğimiz aylarda benzer bir çalışmaya imza atan Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bu oyunlarda yer alan gizli reklamların sadece çocuklar tarafından fark edilebildiğini açıklamıştı.
WHO adına açıklamalarda bulunan örgütün Avrupa Direktörü Dr Zsuzsanna Jakab, aynı reklamların ebeveynlerin dikkatini çekmediğini ve pek çok kişinin çocuklarının internette veya akıllı telefonlarla neler yaptığını yakından takip etmediğini açıklamıştı.

İLK YASAK İNGİLTERE’DEN
Bu tarz uyarılar işe yaramışa benziyor. Zira İngiltere’de reklam denetleme kurumu olarak faaliyet gösteren Committee on Advertising Practice, geçen hafta bu tarz reklam aktivitelerinin önüne geçmek için ilk adımı attı. Komite abur cubur reklamlarının 16 yaş altı kullanıcıya gösterilmesine kısıtlamalar getirdi.

Kaynak

Kontrolsüz teknoloji aile içi iletişimi etkiliyor

Özellikle büyük şehirlerdeki çocukların zamanlarının büyük bir kısmını bilgisayar ya da tablet karşısında geçirdiğini belirten uzmanlar, uzun süreli bilgisayar ve internet kullanımının aile içi iletişimi olumsuz etkilediğine dikkat çekti.

Çocukların bilgisayar, tablet ya da internet başında kontrolsüz, verimsiz geçirdikleri zamanda, en temel sorunun ise aile içi iletişimsizlik olduğunu ifade eden Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ferah Onat, “Daha bebekken oyalansın diye cep telefonundan video izletilen, eline tablet verilip ‘Benim çocuğum çok akıllı, çok iyi bilgisayar kullanıyor, çok uslu’ diyerek kendileri de ekranlara gömülen aileler, bu iletişimsizliğin temel nedenlerinden. Çocuk ile ailesi arasındaki duygusal ve bedensel iletişim kopukluğunun nedeni, genellikle çocuğun değil büyüklerin internet kullanımı oluyor” dedi.
Başka bir dünya olduğunu çocuklarınıza gösterin
İnternetin, sosyal medyanın tüm dünyayı ayaklarımıza getiren müthiş bir olanak olduğunu belirten Onat, “Zaman ve maddi olanakların darlığı, beraber vakit geçirilebilecek imkanları daraltsa da örneğin beraber müzeleri gezmek, alışverişe çıkmak, parka veya semt pazarına gitmek bile günün yarısını beraber geçirebilecekleri bir alternatif olabilir. Birlikte sosyal, duygusal ve fiziksel pek çok farklı deneyim yaşayabilirler. Burada amaç, çocuklarımızın sosyal medya ve dijital oyunların dışındaki hayatı da olabildiğince deneyimlemelerini sağlayabilmek” diye konuştu.
“Ceza vermek yerine doğru yönlendirin”
Çocukların bilgisayarları genellikle oyun oynamak, arkadaşlarıyla görüşmek ve video izlemek amaçlı kullandığını kaydeden Onat, “Video izleme oranları günümüzde çok yükseldi. İnternet trafiğinin yaklaşık yüzde 70’i videolardan oluşuyor ve genç yaş grubunda internet videoları izlemek televizyon izlemekten daha yaygın hale gelmiş durumda. Özellikle çocuklar, internet videolarında gördükleri pek çok şeyi taklit etme, öykünme eğiliminde. Videolarda gördükleri insanların yaptıklarını yapmak, onlar gibi olmak istiyorlar. Bu bir yandan çocukların vizyonlarını genişletirken öte yandan da eğer kontrolsüz ve zararlı içeriklere maruz kalıyorlarsa onlara zarar da verebilir. Bu yaralanma ve ölüm riski içeren davranışları taklit etmekten, siber zorbalıklardan, tacize ve Türkçe’nin yanlış kullanımına kadar değişen pek çok riski barındırabilir. Bu durumda ebeveynler çocuklarının hangi tür içeriklere maruz kaldığına, sosyal medyada kimlerle iletişim kurduğuna mutlaka dikkat etmeli. Toptancı bir yaklaşımla yasaklar koymak yerine, uzaktan izlemeyi ve gereken yerlerde çocukla birebir iletişim kurarak onları bilinçlendirerek daha doğru alternatiflere yönlendirmeliler” ifadelerini kullandı.
“Ailelerin verdiği cezalar arasında üst sıralarda”
Türkiye İstatistik Kurumu Aile Yapısı Araştırması 2016 sonuçlarına göre, anne veya babaların çocuklarına verdikleri ceza türleri incelendiğinde, ikinci sırada yüzde 48,7 ile internetin yasaklanması ve üçüncü sırada ise yüzde 40,8 ile TV izlenmesine izin verilmemesi cezalarının ön plana çıktığını hatırlatan Ferah Onat, “Aynı araştırmada ceza nedenlerine baktığımızda da birinci sırada yüzde 65,9 ile çocuğun eğitimini ihmal etmesi olduğu görülürken bunu sırasıyla yüzde 46 ile çocuğun internette ya da bilgisayarda çok fazla oyun oynaması izliyor” diyerek cezalandırma eğiliminin yüksekliğine dikkat çekti.
Onat, sosyal medyayı ve dijital teknolojileri kullanmanın günümüzde okur-yazarlıkla eşdeğer tutulduğunun unutulmaması ve çocuklara temel etik ilkelerin ve mahremiyet sınırlarının öğretilmesi gerektiğini belirtti.

Kaynak

‘Dijital oyunların hedef kitlesi çocuklar ve gençlerdir’

Batı dünyasının dijital oyunlarda İslam düşmanlığını işlemesini değerlendiren uzmanlar, batının hedef kitlesinde çocuklar ve gençler olduğunu vurgulayarak, bu plana karşı devlet ve ebeveynlere görevler düştüğünü belirtti.

Batı dünyasının dijital oyunlarda İslam düşmanlığını işlemesini değerlendiren Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikiyatri Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Tahsin Kula, bu plana karşı devlet ve ebeveynlere görevlerin düştüğünü belirterek, batının hedef kitlesinde çocuklar ve gençlerin olduğunu söyledi.

Gençlik ve Spor Bakanlığı, çocuklara yönelik olarak piyasaya sürülen batı menşeli bilgisayar oyunlarındaki İslam düşmanlığına dikkat çeken bir rapor yayımladı.

Başta ebeveynler olmak üzere, herkesin bu tür sinsi oyunlara karşı duyarlı olmaya davet edildiği raporda, oyun yapımcılarının görüntü, ses ve benzeri yollarla sundukları oyunlarda verdikleri mesajlarında özellikle odaklanılan noktanın, tamamen farklı bir boyutta ve fark edilmeyecek şekilde olduğu belirtildi.

Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikiyatri Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Tahsin Kula,Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın yayımlamış olduğu raporda dikkat çekilen batı menşeli oyunları İLKHA’ya değerlendirdi.

Halkın değerlerine ters düşen oyunlara karşı çalışmalar yürütülmesi gerektiğini dile getiren Kula, “terör” ile mücadele edildiği gibi bu oyunlara karşı da mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Batının bu tür sinsi planlarının geçmişten günümüze kadar devam ettiğini dile getiren Kula, “Devlet buna biraz daha duyarlılık göstererek bunu halka açmış ve anne babaların dikkatlerine sunmuş. Batı dünyası modern bir takım aletlerle çocukların zihinlerini karıştırarak kendi değerlerine karşı, kendi dinlerine karşı, kendi kutsal bilmiş oldukları kavramlara karşı şimdiden ön yargılı olmalarını istiyor ve bu anlamda çocukların da ilgisini çekecek bir takım teknikleri kullanıyor. Bunların başında oyun geliyor. Çocuklarımızın kendi kültürümüze ve değerlerimize karşı biraz daha mesafeli olması, şiddeti hayatın bir parçası haline getirmesi, aynı zamanda şiddeti dinin ve dini değerlerin hak ettiği bir şey gibi algılatması utanç verici bir şeydir.” dedi.

“Önce kendi kültürümüze ve değerlerimize karşı saygılı olmamız gerekiyor”

Batının üzerine düşeni yaptığını ve anne babaların da bu oyunlara karşı uyanık olması gerektiği uyarısında bulunan Kula, “Batı, modern bilimlerle birlikte elbetteki kendi saflarına çekmek, İslami değerlerden uzaklaştırmak için günümüzün modern tekniklerini en güzel bir şekilde kullanarak gençlerin zihin dünyasını karıştırıyor. Bu oyunlar belki kontrol dışında, belki fark edemeyeceğimiz bir şekilde çocuklarımızın zihin dünyasına girmiş. Ancak birçok dindar insan bile, artık çocuklarına gereği kadar zaman ayırmıyor ve adeta cep telefonu çocuğun oyuncağı haline gelmiş. Günlük hayatın bir parçası haline gelmiş. Mesela birçok genç çocuk uyurken bile başının altına telefonu koyarak uyuyor. Böyle bir ortamda bu oyunları ailenin fark etmemesi çok normaldir. Önce kendi kültürümüze ve değerlerimize karşı saygılı olmamız gerekiyor.” İfadelerini kullandı.

“Amaç gençlerin zihinlerini karıştırmak, kendisine taraf bulmaya çalışmak”

Hak ile batıl mücadelesinin Hz. Âdem’den kıyamete kadar devam edeceğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Kula, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“Batının en büyük sömürü alanı İslam dünyasıdır. İslam dünyasının bir şekilde uyutulması gerekiyor. Son dönemlerde 70’lerden sonra İslam dünyasındaki fikri akımların biraz kendisine gelmesi, batıyı pozitif bilimle içerisinden tanımaya çalışması, aynı zamanda batıyı tanımlarken kendi kişilikleriyle, kimlikleriyle var olmaya, ayakta durmaya çalışmaları batının hoşuna gitmiyor. Aydın kesimi kendi safına çekemeyeceğine göre batının yapacağı tek bir şey kalıyor; Genç nesli kendi saflarına kaydırmak. Bu anlamda da hedef kitle çocuklardır ve gençlerdir. Çocukları ve gençleri kendi saflarına kaydırması için, onları kendi kültürlerine yabancılaştırmaları gerekiyor. Yabancılaştırması için de ya küfür edecek veya bir takım oyunlarla, filmlerle kendi kültürlerinin ne kadar kötü olduğunu, batının ne kadar iyi olduğunu ifade eden bir takım programlara girişecek. Amaç gençlerin zihinlerini karıştırmak, kendisine taraf bulmaya çalışmak.”

“İnsanlar bilgi bakımdan donanımlı oldu ama dinlerinden kopmadı”

Batının İslam dünyasındaki uyanışın farkında olduğunu ve bu yüzden bu yollara başvurduğuna vurgu yapan Kula, “Bize 18’inci yüzyılın başıyla, 19’uncu yüzyılın başında şu söylendi; ‘Bilim geldi her şeyi öğrendik artık dine gerek yok.’ 21’inci yüzyılda aynı şeyi ama bu söylemelerini teorik olarak ne kadar ifade etmiş olsalar ve piyasaya sürseler bile pratiğini bulamadılar. İnsanlar zenginleşti ama dinlerinden kopmadı. İnsanlar bilgi bakımdan donanımlı oldu ama dinlerinden kopmadı. Batının, üçüncü sınıf olarak gördüğü Ortadoğu ve İslam dünyasını düşünürseniz, bütün oyunlar ve savaşlar bizim üzerimizde denenmiş olsa bile, fikrî bakımından çok sağlam temellerin atıldığını düşünüyorum ve batı bunu bir tehdit olarak gördüğü için de çocukları hedef alarak merkezden uzaklaştırmaya çalışıyor.” ifadelerini kullandı.

“İslam karşıtı mesaj içerikli oyunlara karşı sosyal faaliyetleri artırın”

İslam karşıtı mesajların içerdiği oyunlara alternatif olarak sosyal faaliyetlerin artırılması önerisinde bulunan Kula, “Anne ve babalar bu plana karşı Peygamberden kıssaları güzel bir şekilde çocuklarına anlatabilir. Daha sonra İslami kavramlar; şefkat, merhamet, hoşgörü, piyes veya çizgili film gibi şeyler çocuklara izletilebilir. Anne-babaların çocuklarıyla daha fazla ilgilenmesi gerekiyor. Çocuklar tatilde dinlenmek yerine Kur’an-ı Kerim veya duaları ezberleyerek zihinlerini daha da güçlendirebilirler. Aynı zamanda kendi değerleriyle sosyalleşmiş olabilirler. Aslında bizim kutsal mekânlarımız camilerimiz, aile dışında ilk sosyalleştiğimiz yerdir, başkalarıyla birlik içerisinde olduğumuz yerdir. Cami, şefkatin, merhametin, hoşgörünün, insanlığın en güzel paylaşıldığı yerlerdir. Çocuklarımızı eğer imkân varsa tarihi mekânlara götürmeliyiz. Buralara götürülürken bunların geçmişte bırakmış oldukları tarihi olaylar anlatılarak, bunların batının bize empoze ettiği gibi kötü kişiler olmadıklarını, tam tersine insanların yüz akı oldukları ifade edilebilir.” dedi.

“Keşke devlet, ülkemizdeki film ve dizilere de dikkat çekseydi”

Devletin aynı hassasiyeti film ve dizilerde de göstermesi çağrısında bulunan Kula şöyle devam etti:

“Devlet bu oyunları açıkça ifşa etmiş. Burada en büyük görev medyaya düşüyor. Medyanın da bu olayları tek tek ifade etmesi, ifşa etmesi gerekiyor, yorumlaması gerekiyor. Keşke, batının bu oyununa dikkat çeken devlet, kendi ülkemizdeki bir takım film ve dizilere de dikkat çekseydi. 1970 yıllarından bu tarafa ülkemizdeki filmlerin birçoğunda İslami kavram ve değerlere karşı laubalilik var. Günümüzdeki dizi ve filmlerde birçok yerde bizim değerlerimize karşı yine bir ön yargı var. Yani tehlike sadece batıdaki bu oyunlardan gelmiyor. Bu anlamda devletin bunlara da el atması gerekir.”

“Batının tuzaklarını gerek uzmanlar ve gerekse de devlet yetkililerin anlatması gerekir”

Devletin oyunlardaki sinsi plana karşı mücadele etmesi gerektiğine dikkat çeken Kula son olarak, “Şifreli olarak çocukların zihinlerini karıştırmaya çalışıyorlar. Direk Kâbe’yi göstermiyor ama Kâbe’ye benzer bir şey gösteriyor. Direk dindar tipi insan göstermiyor ama dindar insanı anımsatacak birini gösteriyor. Devlet yetkilileri hemen açık ve çekinmeden ‘Bu bizim tarihimize, dinimize geleğenimize hakarettir. Bizi dışlamaktır’ diye açık bir şekilde ifade etmesi gerekir. Artık çocuklar da kültürel anlamda batıyla çatışma içerisinde olduğumuzu biliyor. Ortadoğu veya İslam dünyasının bundan kurtulmasının yolu da, batının bütün tuzaklarını gerek uzmanların, gerekse devlet yetkililerinin anlatması gerekiyor. Oyunlar piyasa sunulduktan sonra en çok dinlenilecek saatte devletin vatandaşları televizyonlarda uyarması gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ‘Uyuşturucuyla mücadele kesinlikle terörle mücadele gibi devam edecektir’ açıklamasında bulundu. Ben de isterdim ki aynı mücadele bu oyunlara karşı da devreye sokulsun. Devletin, ‘Dışardan gelen çocuklarının zihin dünyasını işgal eden oyunlar ile çocukların gelenekleriyle bağdaşmayan her türlü akım noktasında, biz aynen terörle mücadele ettiğimiz gibi, uyuşturucuyla mücadele ettiğimiz gibi mücadele edeceğiz’ demesi gerekir. Bir toplumun istikbali gençlerdir. Gençlerin zihin dünyası ile oynuyorlar.” İfadeleri ile değerlendirmesin son verdi. (M. Hüseyin Temel / Emrah Deniz – İLKHA)

Kaynak

Gençler neden şiddete yöneliyor?

Sosyal medya, dijital oyunlar, filmler ve diziler, gençlerin şiddete eğilimini artırıyor. Okulda spor, sanat gibi faaliyetlerin az olması da bunda büyük etken. Şiddetten uzaklaşmaları için önce sosyalleşmeleri gerekiyor

Aysel Bozan Yılmaz

Bugün 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı. Bu vesileyle pek çok kurum gençlere yönelik yaptığı araştırmalarla ilgili sonuçları açıklıyor. Habitat Derneği’nin Gençlik Araştırması’na göre Türkiye’de gençlerin yüzde 30’unun aylık geliri 600 TL’den az. Ancak yüzde 65’inden fazlası hem yaşamdan memnun hem de gelecekten umutlu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre de 18-24 yaş arasındaki gençlerin yüzde 65.1’i kendini mutlu hissediyor. Gençlerin yüzde 24’ü ise ne okuyor ne de çalışıyor. Yani gençler işsiz ve okumuyor ama mutlu. Tüm bu verilerin yanı sıra son yıllarda gençlerde ve çocuklarda görülen çok daha büyük bir sorun var: Şiddet. Arkadaşını döven, öldüren, ardından kendi intihar eden gençlerle ilgili haberleri sık duyar olduk.

Peki bunun nedeni ne? Uzmanlara sorduk:

‘Normalleştiriliyor’
İstinye Üniversite Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Doç. Dr. Seher Akbaş, değişen dünya ve aile yapısının yanı sıra sosyal medyanın, dijital oyunların, filmlerin ve dizilerin gençlerde şiddet eğilimini artırdığına dikkat çekiyor. Şiddeti televizyon veya internette görmenin durumu normalleştirdiğini belirten Akbaş, “Şiddet uygulayıcılarının kahramanlaştırılması, şiddet uygulanan kişilerin bunları hak ettiği şeklinde bir algının yaratılması gençlerin adalete ve vicdana yönelik algılarının değişmesine neden olmakta” diyor. Akbaş, gençlerin, televizyonda seyrettikleri çizgi film ve dizilerdeki kahramanların davranışlarını gerçek hayatta uyguladıklarının altını çiziyor.
Sosyal yönleri gelişmeli
Sosyal faaliyetlere az katılan, internette özellikle de şiddet içerikli oyunlarla daha fazla zaman geçiren gençlerde şiddete eğilimin gözlemlendiğini vurgulayan Akbaş, sosyal ortamlarda daha fazla zaman geçiren gençlerin kendilerini daha güvenli hissettiklerini, daha yaratıcı ve başarılı olduklarını kaydediyor. Şiddetin öğrenme yoluyla edinilen bir davranış biçimi olduğunu ifade eden Akbaş, gençleri şiddetten uzak tutmanın yollarını şöyle sıralıyor:
Şiddeti öğrendikleri alanlar ortadan kaldırılır, tam tersine sorunlarla başetme, çözüm üretme biçimleri değiştirilirse şiddet davranışına başvurmaları da azalır.
İnternetten uzaklaştırmanın bir yolu onun yerine koyabilecekleri, eğlenceli bulabilecekleri yeni aktiviteler koymaktır. Gençler içinde yer aldığı ilgi alanlarına göre faaliyetlerde aynı zamanda “sorun çözme becerisini” geliştirmeyi öğrenir.
Ailede şiddetin önlenmesi, internetin kontrolü, kısıtlanması, iyi bir sosyal etkileşim ve sosyal destek, okul ve öğretmen desteği sağlanarak şiddet davranışının ortaya çıkması engellenebilir.
Davranışları, çocuğun kendisine ya da başkalarına zarar veriyorsa çocuk psikiyatristlerinden destek alınmalı.
Savaşlar da etkiliyor
Dünyanın ekonomik ve sosyal yapısının değişmesi, savaşlar, çevresel durumlar, olumsuz yaşam olaylarının bazı ruhsal hastalıkların yaygınlığını artırdığını kaydeden Akbaş, “Şiddetin önce ekranlarda, sonra hayatın içinde normalleştirilmesi, şiddete eğilimin artması, şiddet içeren davranışlar şeklinde ya da bazı hastalık belirtilerine de yansıyarak başvuruların artmasına neden olabilir” diyor.
Zorbalık artıyor
CHP Niğde Milletvekili ve KİT Komisyonu Üyesi Ömer Fethi Gürer de TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada okullarda eğitimin kalitesinin düştüğünü ve şiddet olaylarının her geçen gün artarak devam ettiğini kaydetti. Gürer şu bilgileri verdi: “Öğrenciler arasında yapılan araştırmalara göre, hiç mutlu olmayan yüzde 29. Ders çalışırken stres altında olduğunu ifade edenler yüzde 56, okullarda birkaç kez zorbalığa maruz kaldığını söyleyenlerin oranı yüzde 19, sınavlara çok iyi hazırlandığı hâlde kaygı duyduğunu ifade edenler yüzde 59, kendini okula ait hisseden sayısı ise yüzde 61.”
Sağlıklı bir toplum için öğrencilerin mutlu olması gerektiğini vurgulayan Gürer, açıklamasında “Milli Eğitim’in tek hedefi başarılı ve nitelikli öğrenci yetiştirmek olmalı. Sorun her yönüyle vahim. Mevcut eğitim sistemi sorun üretmekte. Başarısızlık ve mutsuzluk eğitimin adı olmamalı. Hükûmet Milli Eğitim politikasını gözden geçirmeli” ifadelerini kullandı.
Eğitim ve öğretmen önemli
Gençlerin şiddete eğilimini etkileyen faktörler arasında eğitim de yer alıyor. İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Gülşah Batdal Karaduman, çocukların okula hazır olmamasının, stresli ve mutsuz öğretmenlerin, akranlarla zayıf ilişkinin çocuklarda şiddete eğilimi artırdığını kaydediyor. Okullarda sosyal faaliyetlerin yetersiz olmasının da etkili olduğunu söyleyen Karaduman, sınıf içi etkinlikler ve sosyal faaliyetlerin öğrencilerin şiddete eğilimini azalttığına dikkat çekiyor. Karaduman, konuyla ilgili şu önerilerde bulunuyor:
Öncelikle eğitim programlarının içerikleri, bireysel eğitimi destekleyici şekilde olmalı.
Her çocuğun sahip olduğu özelliklerin farkında olan öğretmenler onların seviyelerine yönelik etkinlikler sunmalı. Fakültelerde eğitim programları tekrar düzenlenmeli, öğretmen yeterliliklerine uygun hale getirilmeli. Öğretmenlerin öğrencilere yaklaşımları ve stres yönetimi konusunda ek dersler konulmalı. Mutsuz ve stresli öğretmenler, şiddete eğilimli öğrenciler yetiştirirler.
Eğitim programları sosyal faaliyetleri destekleyici şekilde düzenlenmeli. Okullarda farklı yeteneklerin sergilenebildiği yarışmalar düzenlenmeli, tiyatro, dans, resim gibi çalışmalar için atölyeler oluşturulmalı. Öğrencilere kitap okuma alışkanlığı kazandırılmalı. Kitap okuyanların hayal güçleri yüksek olur ve empati duyguları gelişir.
TEOG mazeret sınavları hafta sonu yapılacak
Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sistemi kapsamında, 26-27 Nisan’da yapılan merkezi ortak sınavlara giremeyen öğrenciler için 20-21 Mayıs’ta mazeret sınavları gerçekleştirilecek. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından ortaokul 8’inci sınıf öğrencilerine yönelik düzenlenen sınavlar, iki gün sürecek. Öğrenciler yarın, Türkçe, Matematik, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, pazar günü de Fen Bilimleri, T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ile Yabancı Dil derslerinden sınav olacaklar.
Sınavlarda alınan puanlar hem devlet liseleri ve özel okullara girişte kullanılacak hem de karne notunda etkili olacak. TEOG sonuçları haziran ayında açıklanacak.
Genç bilim insanları ödüllendirildi
Bilim Kahramanları Derneği’nin düzenlediği Genç Bilim İnsanı Ödülleri, 5. kez sahiplerini buldu. 38 yaş altındaki, bilim insanlarına verilen ödüller kapsamında bu yıl 33 ilden 122 başvuru yapıldı. Değerlendirmeler sonunda ödül alan isimler ve projeleri şöyle: İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Doç Dr. B. Uğur Töreyin (Orman Yangını Erken Uyarı Sistemi); Doç Dr. H. Kemal Ekenel (Bilgisayar Destekli Otomatik Yüz Analizi); Bilkent Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Emine Ülkü Sarıtaş (Manyetik Rezonans Görüntüleme ve İnsan Fizyolojisine Etkileri); Atatürk Üniversitesi’nden Doç Dr. Önder Metin (Nanoparçacık Üretimi); Gazi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Gökhan Demirel (Doğadaki Hiyerarşik Düzeni Laboratuvar Ortamında Gerçekleştirmesi); Arizona Üniversitesi’nden Doç. Dr. Sefaattin Tongay (Süper Hızlı İşlemcilerle Giyilebilir Teknoloji ve Fazlası).
TEV’de 50. yılını kutladı
Başarılı ve maddi imkânı kısıtlı gençlere eğitim desteği veren Türk Eğitim Vakfı (TEV) 50. yılını kutluyor. Bugüne kadar yurt içinde 230 bin 628, yurt dışında bin 736 eğitim bursu sağlayan TEV’de kuruluşundan itibaren aktif olarak görev yapan ve hemen hemen tüm bursiyerlerde emeği olan Güsel Bilal de 50. yılını geride bırakmanın mutluluğunu yaşadı. Eğitime ve gençlere çok önem verdiği için her zaman TEV’de bulunduğunu ifade eden Bilal, “Burası benim yaşam sevincim oldu. Ömrümün her dakikasını gençlere destek olmak, ülkeme hizmet etmek için çalıştım. Şu anda da TEV’de Mütevelli Heyet Üyesi’yim. 50 yıl sivil toplumda çalışan benden başka kimse yok” dedi. TEV’in, Türkiye için önemine dikkat çeken Bilal, herkesin sevgisini kazanmış bir vakıf olarak 50. yıllarını coşkulu bir şekilde kutladıklarını söyledi.
Muratbey, Mangala Turnuvası düzenledi
Türklerin geliştirdiği ilk zeka ve strateji oyunu olan Mangala, Muratbey peynirlerinin yeni sosyal sorumluluk projesi ile okullara girdi. İstanbul Beyoğlu’ndaki okullara mangala hediye ederek, öğrencileri bu oyunla tanıştırıp nasıl oynanacağını öğreten Muratbey, bu alanda bir turnuva düzenledi. Muratbey Okullararası Türk Zekâ ve Strateji Oyunu Mangala Turnuvası, pilot bölge seçilen Beyoğlu’nda 69 okulun katılımıyla yapıldı. Muratbey, büyük bir heyecana sahne olan turnuvanın sonucunda dereceye giren öğrencileri ödüllendirdi. Turnuvayla ilgili bilgi veren Muratbey İş Geliştirme ve Pazarlama Direktörü Gülnur Uluğ Elbistanlıoğlu, MEB tarafından okullarda öğretilmesi teşvik edilen Mangala’yı çocuklara öğrettiklerini belirterek “Oyunun, gelecek kuşaklara aktarılması ve tanıtılması bakımından da önemli bir görev üstlenmiş olduk” dedi.
Kadir Has’ta İşletme Fakültesi kuruldu
Kadir Has Üniversitesi (KHAS) İşletme Fakültesi kurdu. Fakülte, İşletme, Uluslararası Ticaret ve Finans, Muhasebe ve Finansman, Bankacılık ve Sigortacılık ile Yönetim Bilişim Sistemleri olmak üzere beş bölümden oluşuyor. Öğrencileri modern işletmelerin ihtiyaç duyduğu donanımlara sahip şekilde yetiştireceklerini belirten KHAS İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bülent Mengüç, “Güçlü akademik kadromuzla diğer tüm fakültelerimizde olduğu gibi İşletme Fakültesi’nde de sunduğumuz programlar aracılığıyla dünyanın her yerinde kariyer yapabilecek nitelikte mezunlar vereceğiz. İşletme Fakültesi’nin kurulmuş olması işletme odaklı bir konsantrasyon sağlayacak” dedi.

Yeşilay uyardı: Pokemon GO’ya dikkat!

Yeşilay son günlerin bağımlılık yapan oyununa karşı uyarıyor.

Kişinin kendisine ve çevresine zarar verme riski taşıyan Pokemon Go oyunu, uzmanları endişeye düşürdü. Kln. Psk. Mehmet Dinç “Oyunlar bilinçli kullanılmadığında bağımlılık oluşturuyor. Sanal ve gerçeği ayırt etme sorunları ortaya çıkıyor. Gerçek hedefler yok oluyor” dedi

Yeni neslin en hareketli mobil oyunu olarak tanımlanan Pokemon Go çılgınlığı hızla yayılırken Yeşilay’dan kritik uyarılar geldi. Kurumun Yönetim Kurulu Üyesi Kln. Psk. Mehmet Dinç, insanların teknolojiyle ilişkisinin bozulduğuna dikkat çekerek “Oyunlar hayatımızı etkiliyor. Yanlış kullanıldığında kişinin kendisi ve çevresi psikolojik ve fiziksel zarar görüyor. Hayata karşı hedefler yok olabiliyor” açıklamasında bulundu. Teknoloji bağımlılığının tehlikelerine vurgu yapan Dinç şöyle devam etti: “Bugün direksiyon başında bile telefon kullanılıyor. Öyle ki bu insanlar kendine, ailesine ve çevresine olan sorumluluklarını unutuyor. Bu da aile içi sorunlara, iletişimsizliğe, çocuklarda asosyalliğe sebep oluyor. Teknolojiyle ilişkide kişiye ve çevresine psikolojik ve fizikler zararlar veriliyorsa, bu tehlikelidir. Bu yüzden sistemi bilinçli kullanmak gerek.” Pokemon Go oyununun “hareketliliği sağladığı” görüşlerinin de yanlış olduğunu belirten Dinç, çocuk ve gençleri ekrana bağlayan bu oyunun sağlık açısından bir getirisinin olamayacağını, sağlıklı ve kaliteli bir yürüyüş ve koşunun teknolojiden uzak, doğayı hissedebilecek ve çevreyle ilgiyi kesmeden mümkün olabileceğini söyledi.

“Oyunlar bireyselleşme ve yalnızlaşmaya yol açıyor”
Tüm dünyayı kasıp kavuran Pokemon Go oyunu gençler arasında da oldukça yaygınlaşmaya başladı. Bu tür oyunları sohbet edilebilecek ya da fikir alışverişlerinde bulunulabilecek platformlara dönüştürmeye çalışmanın daha faydalı olacağına da vurgu yapan Dinç, şunları söyledi: “Oyunlarda şiddet ve cinsellik çok kullanılıyor. Pokemon Go kavgaları da yaşanabilir. Ama bunun temelinde insanın kodlarına verdiği zararlar var. Yani 3-5 saat oynadıktan sonra gerçekle sanalı ayırt etme problemi yaşanabiliyor. Sunulan oyunla ilgili bir çerçevenin çizilmesi gerek. Bu konuda çalışmalar yapmış bilim insanlarıyla ortak hareket etmek gerek. Yanı sıra bireyselleşmeye ve yalnızlaşmaya yol açan bu tür oyunlar her ne kadar sokağa çıkmaya yönlendirse de kişiyi nihayetinde arkadaşlarla vakit geçirme gibi asosyalliği engelleyecek farklı etkinlikleri gerçekleştirme yerine asla geçemez.”

“Çocuk ve gençlerimiz ciddi zararlar görebilir”
Oyun indirimi ve mail üzerinden de ciddi güvenlik tehlikeleriyle karşılaşılabileceğine dikkat çeken Dinç, “Oyun oynayanlar hem kendi hem de başkalarının mallarına, canlarına ve psikolojik gelişimlerine zarar vermeyecek şekilde gerçekleşirse problem kalkar. Oyunlar hayata karşı sorumlulukların önüne geçmemeli. Sosyal çevreyi ve işleri bozmamalı. Klasik oyunlar oturularak ya da sadece bir oda içerisinde hareket edilerek oynanırken Pokemon Go insanları harekete geçiriyor, yürütüyor, koşturuyor. Ama o hareket çevreye dikkat edilmeden yapılırsa sorunlar büyür. Pokemon bulmak için bilinmeyen, tehlikeli ortamlara da gitmek de başka bir sorunu ortaya çıkarıyor. Bu oyun çocuk ve gençlerimize ciddi zararlar verebilir.” diye konuştu.

Bilim adamlarına çağrı
Mehmet Dinç, Yeşilay olarak teknoloji bağımlılığı üzerinde durduklarına önleyici ve koruyucu çalışmalar yaptıklarına dikkat çekerek “Diğer sivil toplum kuruluşları da bu konu üzerine odaklanmalı. İnsanlara teknolojinin nasıl faydalı kullanıldığını öğretmeliyiz. Bu alanla ilgili çalışan sosyolog, psikolog ve devlet kademelerinde her kim varsa çalışmalarını hızlandırmalı” sözlerinde bulundu. Buradaki mağduriyetler de göz önünde bulundurulmalı ve önlemler alınmalıdır.”

Kaynak